İlham Verenler
Dr. Öğr. Üyesi Dilruba İZGÜDEN
Makalesi SSCI-Q1 Seviyesindeki Social Science & Medicine’da Yayımlanan Dr. Öğr. Üyesi Dilruba İzgüden İle Kariyer Röportajı
30 Mayıs 2023
GENEL BAKIŞ
“Hayatımızın her alanında elbette ki zorluklarla karşılaşırız. Bunlardan kaçış yok. Bu sebeple, karşılaştığımız zorlukların artılarını, olumlu etkilerini görmeye çalışmalıyız ve bu gibi süreçlerden gelişerek çıkmanın yollarını aramalıyız.” İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Sağlık Yönetimi Bölümünden Dr. Öğr. Üyesi Dilruba İzgüden, kendi eğitim hayatından kesitleri anlatırken; tercihlerini, sebeplerini ve iş akışını nasıl yönetebildiğini sizlerle paylaşıyor.
- İlk olarak kendinizi biraz tanıtır mısınız?
Bendeniz Dilruba İzgüden. Lisans eğitimimi 2015 yılında Hacettepe Sağlık İdaresi Bölümü’nde Bölüm 1.liği ve Fakülte 2.liği ile tamamladıktan sonra o dönem yürürlükte olan ÖYP (Öğretim üyesi yerleştirme programı)’den bölüm bazında Türkiye genelinde en yüksek puanı alarak tercih yaptığım Süleyman Demirel Üniversitesi Sağlık Yönetimi Bölümüne Araştırma Görevlisi olarak atandım. O dönemden beri de burada çalışmaya devam ediyorum. 2017 yılında yüksek lisans eğitimimi ve 2020 yılında da doktora eğitimimi yine Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde tamamladım. Yönetim ve organizasyon, örgütsel davranış, sağlık yönetimi, sağlık psikolojisi, çalışan psikolojisi konularında çalışmalarımı yürütüyorum.
- Yaptığınız çalışma SSCI-Q1 seviyesinde bir dergide yayımlandı. Bu başarının sizin için anlamı nedir, neler hissettiniz?
“Disease-Based Traumas Transform Lives: A Qualitative Study Focused on Healthcare Professionals” başlıklı makalemizin SSCI-Q1 seviyesinde bir dergi olan Social Science & Medicine’da yayımlanması elbette bizler için son derece gurur verici. Kendi adıma söyleyecek olursam özellikle de bu makalenin doktora tezimden üretilmiş olması beni ayrı bir mutlu ediyor. Bu seviyedeki dergiler sosyal bilimler alanında biraz korkutucudur açıkçası çünkü kabul oranları bilindiği üzere düşük seviyelerde oluyor. Bu nedenle de çoğu araştırmacı bu gibi dergilere makale göndermekten çekiniyor. Fakat bunun doğru bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum. Çalışmanıza güveniyorsanız denemek gerektiğini düşünüyorum. Ben de süreçleri daha önceki çalışmalarımdan deneye yanıla öğrendim diyebilirim. Burada bence işin özü, dergi odaklı ya da alan odaklı gitmek yerine araştırmacıların gerçekten merak ettiği, ilgi duyduğu konuyu bulması ve çalışmasını bu çerçevede geliştirerek tamamlaması. Dergi, indeks vs. süreçler sonraki aşamada yer almalı diye düşünüyorum. Çünkü araştırmacı zaten severek çalıştığı, üzerine odaklandığı bir çalışmanın olumlu çıktılarını alıyor. Ben ve Ramazan hocam da araştırma sürecinde zorlu ve bir o kadar da keyifli bir süreç yaşadık. Bunun sonucunda da böylesi kaliteli bir yayınımız olması bizi ayrıca mutlu etti. Başta da söylediğim gibi sosyal bilimler alanında bu seviyede yayın yapılmasının zor olması ve bunu başarmış olma duygusu güzel bir his.
- Bu başarıyı hangi çalışmalarınız sayesinde elde ettiniz? Yaptığınız bu çalışmadan biraz bahseder misiniz?
Bu yayının kökeni Prof. Dr. Ramazan Erdem hocamın danışmanlığında ortaya koyduğum “Sağlık Çalışanlarının Hastalık Travmalarının Yaşamlarındaki Dönüştürücü Rolü Üzerine Bir Araştırma” başlıklı doktora tez çalışması. Bu kapsamda bu çalışmanın arka planı biraz uzun soluklu diyebilirim aslında. Şöyle ki, Ramazan hocam yaptığı okumalar sırasında “Hastalık deneyimi insanları farklılaştırır mı?” sorusunun incelemeye değer olduğunu düşünmüş ve bunu not etmiş. Sonrasında bir konuşmamız esnasında bana bu konudan bahsetti ve doktora tez konusu olarak bu konuya yoğunlaşabileceğimi söyledi. Sonrasında hocamla uzun uzadıya istişarelerimiz sonucu ve araştırmalarımıza binaen “travma sonrası gelişim”, “acının dönüştürücü gücü” şeklinde kavramsallaştırmalarla konunun alanyazında yer aldığını belirledik. Ve sonrasında konuya olan ilgimizle birlikte bu hususu doktora tez döneminde çalışma kararı aldık. Doktora tez konum benim için son derece kritik bir noktadaydı. Kritik derken riskli yahut korkutucu gibi bir şeyi kastetmiyorum. Aslında bu konu herkesin hayatının muhakkak bir bölümünü kapsayan bir konu. Benim için de bu durum geçerli idi; annem ben lise son sınıfta iken kanser hastalığına yakalanmış ve bir yıllık tedavi süreci sonrası çok şükür bu hastalıktan kurtulmuştu. Keza aynı yıl yengem de annemle beraber kanser hastalığına yakalanmıştı fakat maalesef onu kaybetmiştik. Sanıyorum doktora tez konumun belirlenme aşamasına kadar benim için hayatımın en travmatik olayı buydu ve ben özellikle bu konuları konuşmaktan dahi fazlası ile kaçınırken bu konuda tez yazma fikri benim için kritikti. Ama bir yandan da özellikle annem özelinde yaşadığı bu travma sonrasındaki değişimleri gördüğümden bu konuya da ayrı bir merak duymuyor değildim. Bu noktada kaygılarımı hocama dile getirdim. Ramazan hocamın şu sözleri benim için dönüm noktası oldu: “Bu gibi olayları, travmaları insanlar iki şekilde atlatır; bunlardan ilki yok sayarak aşma bir diğeri ise var sayarak aşma. Sen bu konuya eğilerek var sayarak aşma yoluna gidebilirsin.”. Hocamın bu sözlerinden sonra tezimde bu konuyu çalışmak zihnimde netleşmişti. Şimdi dönüp baktığımda hocama ne kadar teşekkür etsem az çünkü bu çalışma sadece kaliteli bir tez ve yayın olmakla kalmadı benim hayatımda da önemli bir gelişim yaşamama imkân sağladı.
Makaleye dönecek olursak; elbette ki tam olarak araştırılacak konu hemen netleşmedi. Ramazan hocamla bahsettiğim bu konuşmalarımız benim yüksek lisans tez dönemime tekabül etmekte. Ve ben bu dönemden itibaren diğer çalışmalarımın yanı sıra sürekli olarak bir yandan bu konuya ilişkin okumalar yaptım, bir yandan farklı üniversitelerin kütüphanelerinden konuya ilişkin yabancı kaynakları getirterek incelemelerimi sürdürdüm. Buna ek olarak yine doktora tez sürecine geçmeden Ramazan hocamla bu konuya ilişkin farklı çalışmalar da ortaya koyduk. Doktora tez sürecine geldiğimde güzel bir alt yapı oluşturmuştum kendime ve yine konunun netleşmesi adına hem yerli hem de yabancı alanyazın taramalarım devam ediyordu. Belirli aşamalardan sonra makale konumuz da olan doktora tez konumu Ramazan hocamla birlikte netleştirdik. Yani şöyle geçmişe dönüp bir baktığımda 4 yıllık bir sürecin sonucu bu çalışma ortaya çıktı diyebilirim. Önce Ramazan hocamın sonrasında da benim zihnimizde filizlenen bu fikirler yılların sonunda nitelikli bir dergide yayınlanmaya hak kazandı.
- Akademisyenlik hayali sizde nasıl gelişti ve bu süreçte zorluklar yaşadınız mı ya da ikilemde kaldınız mı?
Bu soruyla ilgili olarak sanırım önce şunu söylemem gerekiyor. Ben mesleğimi gerçekten severek icra ediyorum. İnsanın yaptığı mesleği sevmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü ancak böyle olduğunda güzel şeyler ortaya konulabiliyor. E tabi yorulmuyor muyuz? Çok yoruluyoruz. Bunalmıyor muyuz? Çok bunalıyoruz. Mesai kavramı yok, gece gündüz mesai, fazla fedakârlık gerektiren bir meslek ama değmiyor mu? Tüm bunlara sonuna kadar değiyor. Neden değiyor? Çünkü her gün yeni bir şeyler öğrenmek, yeni şeyler üretmek beni son derece mutlu ediyor. Bu mesleği tercih etme sebebim de bu zaten. Monoton, bana bir şeyler katmayacak, yeni ufuklar açmayacak bir meslekte yapamazdım sanıyorum. Özellikle sosyal bilimler alanında çalışmak bu noktada benim için ayrı bir keyif oluyor. Ben özellikle sağlık psikolojisi, çalışan psikolojisi, örgütsel davranış vb. alanlarda çalışmalar yapıyorum. Bu noktada da işin açığı insanların davranışlarının arka planını görebilmeye gayret etmek beni mutlu ediyor. Eskiden çevremdeki insanların sadece sonuçlarına yani davranışlarına, söylemlerine odaklanırdım. Fakat şu an çalışma alanlarımdan edinimlerim sayesinde bunların arka planında ne var oraya bakıyorum daha çok ve bu durum da benim hayata bakış açımı değiştiriyor kesinlikle.
Bu mesleğe ilişkin hayallerim lisans hayatımda şekillendi diyebilirim. Lisans döneminde bölümden mezun olduğumda girebileceğim çeşitli sektörlerde stajlar yaptım. Bu stajlar aslında benim akademisyenliği seçmemde en etkili unsur oldu. Stajlar yolu ile diğer meslekleri görme imkânı buldum ve ben kendimi en mutlu üniversitede hissettiğimi fark ettim. Bu kararı lisans 2. Sınıfın yazında stajımı tamamlamamla netleştirmiş oldum. Sonrasında da akademisyenlik nedir, gerekleri nelerdir bunları inceledim. Bu doğrultuda da dersleri anlamaya, öğrenmeye gayret ettim ve ortalamamı yüksek tuttum. Sadece yüksek not almak için sınavlara girseydim bilmiyorum ortalamam bu kadar yüksek olur muydu, sanmıyorum. Ben gerçekten öğrenmeye aç bir öğrenciydim (ki hala öğrenmeye doymadım, buna doyulduğunu da zannetmiyorum özellikle de bizim meslekte), dersleri hevesle dinlerdim ve bunun da notlarıma yansıdığını düşünüyorum. ALES ve YDS puanlarımı da mezun olmadan evvel tamamlayarak mezun olduğumda akademiye girmeye hazırdım. Bu mesleği yapmaya karar verdikten sonra açıkçası hiç ikileme düşmedim ben zaten çalışmayı seven biriyim. Fakat sınavlara hazırlık süreçleri elbette ki kolay olmadı. ALES benim için biraz daha kolaydı açıkçası ancak dil sınavından sanırım her lisans öğrencisi gibi biraz ürküyordum. Onun için de kursa gittim ve sıkı bir çalışma temposu ile istediğim puanı elde ettim.
- Şu anki mevcut çalışmalarınız ve hedefleriniz nelerdir?
Şu anda birden fazla çalışmayı eş zamanlı yürütme gayretindeyim. Bazı çalışmalarımız uluslararası çapta, bu sayede uluslararası araştırmacılarla çalışma imkânı buluyoruz ve biz onlardan onlar da bizlerden bir şeyler öğreniyor. Bunun gerçekten önemli olduğunu düşünüyorum. Yaptığımız çalışmaların kısır bir döngüde seyretmemesi adına özellikle farklı kültürlerden araştırmacılarla çalışmak yeni bakış açıları sağlıyor. Bu şekilde de nitelikli yayınlar yaparak yine nitelikli dergilere gönderme hevesindeyim açıkçası. Buna ek olarak yine mesleğimizin bir boyutu araştırma ve geliştirme iken bir diğer boyutu da öğretim faaliyetleri bilindiği üzere, bu noktada da çalışmalar yapıyorum. Öğrencilerimiz bizler için çok kıymetliler. Bunu içtenlikle söylüyorum. Şu an Z kuşağı dediğimiz yeni nesil bizlerle birlikte ve gerçekten zeki, pırıl pırıl gençler olduklarını düşünüyorum. Öğrenci arkadaşlarımızın akademik, mesleki ve sosyal gelişimlerine katkı sağlamaya yönelik olarak elimden geleni yapıyorum.
- Son olarak; mevcut öğrencilerimiz, mezunlarımız ve aday öğrencilerimize ne önerirsiniz? Başarıya ulaşmak için nasıl bir yol izlemelerini tavsiye edersiniz?
Az evvel de söylediğim gibi öğrenci arkadaşlarımız bizler için kıymetliler. Onlarla bu konulara ilişkin zaten sohbetler ediyoruz. Ama buradan da birkaç kelam etmek gerekir ise; azmin çok önemli olduğunu söylemek istiyorum. Bu hayatta hiçbir şey kolay olmadı, olmayacak da. Ama onlar azimle hedefleri doğrultusunda ilerlerlerse seçecekleri mesleklerinde çok iyi yerlere geleceklerine inancım sonsuz. Bilmeliler ki, bizler de aynı yollardan geçtik, benzer zorlukları yaşadık ve benzer mücadeleleri verdik. Emekler karşılık buluyor, er ya da geç. Buna inançlarını kaybetmesinler.
Prof. Dr. Ramazan Erdem: Başarının ne olduğu üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Bana göre başarı hayatı anlamlı yaşamak, kendimize ve çevremize fayda üretmek demektir. Bu noktadan bakıldığında sevdiğimiz işi yapmak ya da yaptığımız işi sevmek işin özü. Sevdiğimiz işe zaman ayırırız, sevmediklerimize bahane buluruz. Sevmediğimiz işi yapmayalım, yaptığımız işi sevelim, arkası bir şekilde gelecektir. Akademik çalışmalarda da öyle, eğer çalışılan konudan araştırmacı âmiyane tabirle elektrik almışsa o enerji sonuca götürüyor. Çalışmaya hevesli oluyor, çalışırken heyecan duyuyor. O heves ve heyecanla karşısına çıkan tüm zorlukları aşmaya, tüm mesafeleri koşmaya hazır. Dilruba’nın lisansüstü çalışmaları ve bu nitelikli yayını bu anlamda güzel bir örnek. Bir diğer konu da “Etrafını câmî, ağyârını mâni” diye sevdiğim bir deyim var. Bu deyimi “Bir meselede ilgili olan kısımları topla, önemsiz ve alakasız olanları çıkar” şeklinde anlayabiliriz bunu. Bu sadece bir bilimsel çalışma tasarlarken değil, her zaman, bir bakış açısı olarak kullanılabilecek bir ilke. Bunu şu şekilde de yorumlayabiliriz: Hayatına anlam katacak ne varsa topla, dikkate al, önemse; seni değersizleştirecek, basitleştirecek, sığlaştıracak kişilerle ve konularla ilgilenme. Nihayetinde önemli ve faydalı işlerle meşgul oluyorsunuz, gereksizleri hayatınızdan çıkarıyorsunuz. Bu sizi kendi özünüze döndürüyor, kimse ile rekabet etmiyorsunuz, dışarıdaki olumsuzluklara kulak asmıyorsunuz, aşamanız ve geçmeniz gereken kişi kendinizsiniz, hep kendinizi bir adım daha ileriye götürecek şeylerle uğraşıyorsunuz. Başarı dediğimiz şeyi, şu anahtar kelimelerle özetleyebiliriz: Niyet, irade, plan, çalışma, mücadele, azim, kararlılık, sonuç…